Genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2021 Cuma

Şifa Kaynağı Gıdalar





LİMON


 Şifa kaynağı olan narenciyemiz limon yüksek miktarda magnezyum içerir ve metabolizmayı hızlandırır.

YOĞURT

Geçmişten günümüze bir Türk besini olan yoğurdun faydaları saymakla bitmez. Barsak da ki faydalı bakterilerin çoğalmasını sağlayan yoğurt aynı zamanda vücuda serinletici bir etki sağlar. Fakat marketten aldığınız yoğurt sağlık açısından oldukça tehlikelidir. Emin olun market yoğurdu yerine hiç yoğurt tüketmemeniz daha sağlıklı olacaktır. Size önerim günlük süt ile kendi yoğurdunuzu evinizde mayalamanız olacak. İnanın birkaç sefer de yoğurt yapmanız çok daha kolay olacak.




CEVİZ ve İNCİR

Kurban’da adı geçen incir adeta bir şifa kaynağıdır. Hem ceviz hem de incir vücut için gerekli birçok yararlı mineraller bakımından oldukça zengindir.


KAYISI

Beta karoten açısından oldukça zengin bir meyve olan kaysı barsakları yumuşattığı için sindirim sistemi açısından da oldukça faydalı bir besindir. Ayrıca kayısı kemik sağlığı için gerekli olan mineral ve vitaminler içerir.


ELMA

Özellikle şeker hastalarına önerilen bir meyve olan elma insülin hormonu dengeleyen ve kan şekerinin düzene girmesini sağlar.


ENGİNAR

Halk arasında en bilinen faydası karaciğeri temizlemesidir. Sindirimi yağ yakımını hızlandıran enginar meyvesi aynı zamanda günlük c vitaminin yaklaşık yüzde yirmisini karşılar.



KIRMIZI LAHANA

Sindirim için oldukça faydalı olan lahana aynı zamanda yüksek miktarda C vitamini içerir.


KARPUZ

Yaz aylarının vazgeçilmez meyvesi karpuz sıvı kaybolması azaltır hem de böbrekleri temizler.


KEREVİZ

Düşük kalorili besinler arasında yer alan kereviz sinir ve sindirim sistemi sağlığı açısından oldukça faydalıdır. Ayrıca eklem ağrıları başta olmak üzere romatizmal ağrıları da azalttığı söylenmekte.


NANE
Tüm sindirim sistemleri ve şişkinlik rahatsızlıklarında naneyi kullanabilirsiniz.


SARIMSAK

İşte yine bir mucizevi besin sarımsağın faydaları ile sizlerleyiz. Antibiyotik etkisi yaratan sarımsak aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirir, Vücuttaki zararlı bakterileri ve virüsleri etkisiz hale getirir.


Zencefil

İyi bir antioksidan olan zencefil aynı zamanda kanın temiz kalmasını sağlar. Zencefil soğuk algınlıklarından tutunda çağımızın hastalığı kansere kadar bir çok hastalığa karşı kullanılmakta. Özellikle uzmanlar son yıllarda zencefili destekleyici tedavi olarak tavsiye etmekte. Tabi ki doktor tavsiyesi ile kullanmak kaydı ile.


Brokoli

İçindeki B vitamini ile sinirleri güçlendiren brokoli sebzesi aynı zamanda vücudun demir ihtiyacını karşılayan mucizevi bir sebzedir. Aynı zamanda







25 Mart 2021 Perşembe

Kabızlık ve Kurtulma Yolları






Merhaba sevgili takipçilerim sizler için sitemizde gerek diyet listesi gerekse iştah azaltıcı öneriler vererek formda kalmanız için çok özel yazıları yayınlamıştık. Bugün ise istediğiniz kadar diyet yapın istediğiniz kadar iştahınızı azaltmaya çalışın kabızlık sorununuza çözüm bulamadıktan sonra yaptığınız tüm çabalar emin olun boşa çıkacaktır. İşte tüm çabalarınızın boşa çıkmaması için sizlere kabızlık sorununu giderecek muhteşem önerilerde bulunacağım. Dilerseniz en basit şekilde kabızlık sorununuzu azaltacak önerileri özetleyelim.

1-Günde en az iki porsiyon meyve tüketin. Ama meyveyi kabuklarını soyarak değil kabukları ile tüketmeniz uzmanlar tarafından şiddetle önerilmektedir.


2-Gün içersinde mutlaka lifli ve posalı besinler tüketmeye dikkat ediniz.


3-Hem kabızlık için hemde sağlıklı bir yaşam için probiyotikli yoğut ve kefiri mutlaka beslenme listenize ekleyin.


4-Yatmadan önce 1 yemek kaşığı ev yoğurdu içine 2 çay kaşığı keten tohtumu ve pul biber (1 çay kaşığı) ekleyerek tükettiğiniz taktirde kabızlık sorununuzu azaltabilirsiniz.


5-Günlük öğün listenizde en az bir öğün sebze yemeği yapın.


6-Sofranızda salataya ve yeşilliklere yer açın.
7-Her öğünde ( sabah, öylen, akşam) yemekten en az on dakika önce mutlaka 2 bardak su için.


8-Kuru baklagiller kabızlık için tüketilmesi gereken besinler arasında yer alır.


9-Beyaz ekmek yerine tam tahıllı ekmek tüketin.


10-Uzmanlar günlük en az iki litre su tüketmemiz gerektiğini söylememektedir. Kabızlık sorunu yaşayan kişilerde bu oran üç litredir.
11-Magnezyum ihtiyacınızı doğal yollardan sağlayın. Örneğin maden suyu, fındık gibi besinler ile takviyede bulunabilirsiniz.


12-Klasik çay yerine yeşil çay, rezene ve papatya çayını tercih ediniz.


13-Yürüyüş sağlıklı zayıflama ve diyet programında önerilmektedir; fakat kabızlık içinde yürüyüş ve egzersiz özelliklede karın egzersizi önerilmektedir.


14-Kabızlık sorunu için her gün tuvaletiniz olmasa bile ıkınarak tuvalette bir müddet beklemeliyiz.
Evet sevgili takipçimiz bugün kabızlık sorunu için sizlere oldukça faydalı olacağını düşündüğüm maddeleri bir araya getirdim. Eğer tüm uğraşlarınıza rağmen kabızlık sorununuzdan kurtulamıyorsanız mutla ama mutlaka bir uzman yardımı alın derim hoşçakalın.

24 Mart 2021 Çarşamba

Osmanlı'nın En Kudretli Kadınları!







Osmanlı'da "Kadınlar saltanatı", her türlü entrika ve büyük çapta mücadelelere sahne oluşunun yanında hayatta kalabilme mücadelesinin de verildiği bir dönemdi ...Kuşkusuz bu kadınların gücünde, ihtiraslarının yanında, kendilerini ve oğullarını korumak ve hayatta kalmak zorunda oluşları da etkili olmuştu.

 

Hürrem Sultan


İlgi çekici hayatıyla birçok film ve dizilere konu olan Hürrem Sultan, Osmanlı tarihinde nikah yapmış tek sultandır. Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan önceki nikahsız eşi Mahidevran Sultan'ı kıydığı bu nikahla arka plana atmıştır. Hürrem Sultan, padişahın yanında danışman olarak devlet işlerine destekte bulunmuştur.



                                

Mihrimah Sultan


Kanuni'nin Hürrem Sultan'dan olma kızı Mihrimah Sultan yaşamı boyunca devlet işlerinde çok söz sahibi oldu. 17 yaşındayken Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa'yla evlendi ve Rüstem Paşa bu evlilikten sonra sadrazam oldu.Kendisine derin bir aşk duyduğu söylenen Mimar Sinan, adına Edinekapı'da cami, çeşme, hamam ve medreseden oluşan Mihrimah Sultan Camii ve külliyesini yapmıştır.




Haseki Afife Nurbanu Sultan


Haseki Afife Nurbanu Sultan, II. Selim'in eşidir. Mihrimah Sultan'ın ölümünden sonra kendisi güçlenmiş ve söz sahibi olmuştur. O dönem devlete Venedik yanlısı politikalar uygulatmıştır. Bunun sebebi ise kendisinin Venedik asıllı olmasıdır. Uygulattığı bu politika, Osmanlı ile Venedik arasında uzun süren bir barış dönemi yaşanmasını sağlamıştır.





Haseki Safiye Valide Sultan


II. Murad'ın eşi olan Haseki Safiye Valide Sultan, eşinin padişahlığının ilk dönemlerinde Nurbanu Sultan ile birtakım sorunlar yaşamış, ancak Nurbanu Sultan'ın vefatından sonra bu sıkıntıları aşarak kendisini güçlendirmiştir.

Devlet işlerinde söz sahibi olan Valide Sultan, oğlu III. Mehmet'in padişahlık döneminde de baskındır. Bu dönemde Avrupa'ya yönelen Haseki Safiye Valide Sultan, İngiltere kraliçesi I. Elizabeth ile mektuplaşmıştır. Taht mücadelelerinin yaşandığı bu dönemde Valide Sultan'ın torunu Şehzade Murat sarayda boğularak öldürülmüştür.



Haseki Turhan Hatice Valide Sultan


IV. Mehmet 'in annesi olan Haseki Turhan Hatice Valide Sultan, Kösem Sultan'ın geliniydi ve o dönemde Kösem Sultan'ın en büyük rakibiydi. Taht mücadelesi burada da devreye girmiştir. Kösem Sultan, Turhan Sultan'ın gücünü yok etmek için IV. Mehmet'i tahttan indirmeye çalışmıştır. Bu girişimden haberdar olan Turhan Sultan destekçileri Kösem Sultan öldürüldü. Kıyasııya rekabet ise böylelikle son bularak güç Turhan Sultan'ın eline geçmiştir. Göreve Köprülü Mehmet Paşa'yı getirdikten sonra kadınların saltanatı son bulur...













Sizce Makyaj 💄 Yapan Kadınlarla Yapmayanları Ayıran Şeyler Neler?



Eğlenceli ve bilime oturtulmuş bir makale.
Günlük yaşamda makyaj yapmanın toplum içindeki değeri fazlasıyla değişken makyaj insanın en sade haliyle kendisini olduğundan farklı şekilde gösterme eylemidir.
Pekala makyaj yapan ve yapmayan kadınların arasındaki ayırım nedir?
Bilim dünyasının tespitlerine şaşıracak kadar ilginç .. Japonya'nın ünlü bilim adamlarından olan Dr. Ken Mogi ünlü kozmetik firması ile ortak araştırmasıyla çok tuhaf ve ilginç tartışmanın fitilini ateşlemiş oldu. 2014 yılında yayınlanmış olan. Araştırmanın sonuçlarına göre makyajın kadınlar üzerinde ve beyninde karma karışık işlemler yaratması bir gerçek . Şu şekilde ki resimlerimiz de makyajsız bir kadın ile aynada yansımasına bakmış olduğunu görüyoruz.
Bu demek ki beynin " kendini ödüllendirmelisin " mesajını verdiği. Bu şekilde beynin bu bölümü harekete geçmiş oluyor. Caudate Nucleus ismi verilen beynimizin bu kısmı kadınların beklentilerinin oluşmasına yol açmakta. Bu beklentilerin sonu ise kısa bir süre sonra eyleme geçmeye yerini bırakıyor. Ardından ise yerini hırs duygusu alıyor. Bu geçiş evresinde kadınların kendisini makyaj yapmaya ikna etmesine bir süreç olarak değerlendiriliyor. Diğer resimde ise kadının aynaya baktığında beyninde oluşan aktiveleri göreceksiniz. Dr. Mogi raporlarını bir kademe öteye taşıyor ve başka insanların makyajlı ve makyajsız kadına bakış açılarındaki ne şekilde tepkiler verdiklerini inceliyor. Her zaman makyajlı kadınlar çevredeki insanlar tarafından daha çok seviliyorlar. Bunun nedeni güzel göründükleri için değil toplumdaki yerleşen önyargı sebebinden dolayı makyajlı kadın iletişime açık görüşlü görünüyor.
Bu da insanda hakim bir kanıya varılmış. Makyaj yapan bir kadının kendisi için makyaj yaptığı değil çevre için başkaları için yaptığı görüşleri yerleşmiştir kafaya ve bu sebepten dolayı makyaj yapmayan kadının iletişim için kapalı olduğu düşünülüyor.
 Peki bu düşünce be kadar doğrudur ? Bangor ve Aberdeen üniversitesinde ortak şekilde yapılan bir çalışma yürütüldü. Dr. Mogi nin yaptığı tezini masaya yatırdırlar. 44 tane kadın deneğine ihtiyaçları olan bütün makyaj malzemeleri verildi ve gece dışarı çıkarken yapılabilecek makyajı yapmaları istendi. Kadınların hem makyajlı hemde makyajsız pozları çekildi . Ve kadınların bu pozları daha önce bu kadınlarla hiç tanışmamış erkeklere verildi. Sonuç çok net ve ilginç şekilde Dr. Mogiyi hakkı çıkarttı.
 Bunun ardından ikinci bir test yapıldı . Üç tane ayrı şekilde kadınların az makyajlı az makyajsız vede çok makyajlı pozları hem erkeklere hemde kadınlara sunuldu. Öncelik erkekler kadınlara oranla fazla makyajsız kadınları tercih ettiği ve kadın ve erkek grubunun da az makyajlı kadınları tercih ettikleri ortaya çıkartıldı.
 Anlaşılan Dr. Mogi haklı çıkmış oldu ancak çok fazla makyajlı kadın çok tercih edilen kadın olmak anlamını taşımıyordu. Dr. Ken Mogi' ye göre kadının beyni makyajsız haline katlanabilmek için dopamin salgılamak zorunda kalıyor. Anlayacağınız kadın mutluluk hormonlarına gereksinim duyuyor.
Bir kadın makyaj yapıyorsa beynin salgılamış olduğu dopamin yeterli olmuyor. Ayrıca bu durum kendisiyle barışık olmayan kişilerdede görülen bir durum. Kanebo kozmetik araştırmacılarından Keishi Saruwatari açıklamasında makyaj yapmayan kadınlardan korkun diyor. Çok ilginç... Diğer yandan bilimsel çalışma ve araştırmalara göre makyaj yapmayan hallerini gördüğünde bu durum ile baş edebilen kadınların beyinleri fazlasıyla farklı şekillerde açılımlar yapabiliyor. Araştırmacılara göre işte olsun sporda olsun yada herhangi bir alanda karşı rakibiniz makyaj yapmamış bir kadınsa eğer biliniz ki o kadın hedefine kilitlenmiş bir kaplan gibidir. Anlaşıldığı gibi bir anlamda özgür bırakılmıştır. Beynini kendisi ile alakalı kaygılardan arındırmış olduğundan farklı şekillerde açılımlar yapabilir. Ne desek şimdi bilemedim çevremizde görüyoruz her gün suratını makyaj bombardımına tutarak ofisine okuluna sokaklarda görüyoruz kadınlarımızı. Birde bakıyoruz ki yüzünü boya ile dolduran kadın birden en şade haliyle toplum içine çıkmaya başlıyor. Korkmak mı lazım şimdi o kadından yorumu size bırakıyoruz .

15 Şubat 2020 Cumartesi

Baltalı Hano ;İstanbul'un İlk Kadın Kabadayısı




Biliriz ki bir yük şehrin büyük derdi ve büyük güzellikleri vardır. Ün almış şehirlerden biriside güzellikleri ve çirkinlikleriyle İstanbul’dur. Büyük şehirlerin en büyük dertlerinden biriside mafya ve çetelerdir ve başındakilerdir.
Kesinlikle amacımız yazımızda şiddeti övmek veya onaylayıp tasvip etmek değildir. Ama örnekleri ve geçmişteki yaşanmış olayı sizlerle paylaşmak adına yazımı sizlerin taktirine sunmak istedim. Yoksa bizlerden uzak olsunlar.
Kabadayılık nedir bir kere hiçte hoş olmayan bir kişilik tarzıdır bence ..Ancak yazımdaki olayı sizlerinde ters köşe yapacağınızdan emin olmakla beraber hazırladım.



Olay yıllar önce İstanbul Kasımpaşa İlçesinde Hanzade isminde bir kadınla başlıyor. Bu bayanın 12 yaşlarındaki oğlu birden kaybolup sırra kadem basınca Hanzade ne yapacağını şaşırmış ve perişan hale gelmiş. ve çaresizce her yerde oğlunu aramaya başlamış.


Gitmediği zabit kolcu kalmamış yalvarmadığı makam kalmamış ” varın gidin oğlumu bana bulun ” diye. Lakin aylarca günlerce oğlundan haber alamamış.Kadının sevgilisi yaşadığı semtin tanınan kabadayılarındanmış. ” Sen bilinen korkulan bir kabadayısın neden bana oğlumu getirmiyorsun” demiş. Ancak adam kadını tınlamamış. Gülmüş geçmiş. Hanzade buna çok sinirlenmiş ve erkek kıyafetlerini üzerine geçirip sevdiği adamı takipe başlamış. Ve acı gerçeği işte o gün öğrenmiş, meğer sevgilisi oğlunu Hamam oğlanı yapmış.




Kadının orada gözleri dönmüş hamamdaki odunları kesmek için kullanılan baltayı eline kaptığı gibi orada kim geldiyse önüne sevgilisi de içinde tam 30 kişiyi resmen kıymış ve orada öldürmüş.Neyse o zamanın devlet yetkilileri kadını haklı bulmuş ve bu her şeyi gözden çıkartan kadını salmışlar ses etmemişler. Bir sefer dertler Hanzade için bitmek bilmemiş. Mahallede laf söz artmış işte Hanzade’nin oğlu şöyle böyle demişler. Yine kadın iyice kafasını sıyıracak hale gelmiş.
E bir kere yaptı yine almış eline baltayı önüne kim geçtiyse resmen kasap gibi herkesi doğramış. Bu sefer Baltalı HANO olarak bilinen İstanbul’un ilk mafya anası olarak bilinen bu kadın bu suçundan dolayı kurşuna dizilerek öldürülmüş.
Şiddet şiddeti doğurur . Şiddettin hiç birini onaylamıyoruz. Her şeyin bir çaresi vardır eminim önemli olan kırmadan dökmeden olanıdır.

2 Ocak 2020 Perşembe

BİR dediğini İKİ etmem :)))




Biliyoruz bir çok erkekte karısının bir dediğini iki etmiyor..

Bir mahallede yeni komşularıyla çay sohbeti yapan kadına komşuları:



”Senin aile yaşantına hayranız, eşin ve çocuklarınla çok mutlu bir yaşantın var. Kocanın BİR dediğini İKİ etmiyorsun. Bu mutluluğunun sırrını bize de anlat ” derler.

”Kısaca anlatayım” der kadın ve anlatmaya başlar: ”Düğünümüz bittikten sonra kocam kendi atında , bende kendi atıma bindik evimize doğru gidiyoruz. Benim bindiğim atın ayağı takıldı ve sendeledi. kocam arkasına döndü ve benim atıma ‘BİR’ dedi.



Biraz daha ilerledik ve benim atımın ayağı tekrar takılıp tökezlediği zaman eşim tekrar arkasına dönüp atıma ‘İKİ’ dedi.
Az sonra atım tekrar aynı şekilde tökezleyince eşim arkasını döndü ve at’a ”ÜÇ” dedi ve belinden tabancasını çıkartıp atımı anlından vurdu.



At oracıkta kanlar içinde yere yığılıp öldü. Ben şok olmuştum ve ata çok üzüldüm. Eşime bir hışımla çıkıştım ” Yazık değil mi atı neden vurdun!!?” diye sordum.

Eşim arkasını döndü ve bana ” BİR ” dedi.

Ve o günden sonra kocamın bir dediğini iki etmedim. 

30 Kasım 2018 Cuma

Evlenip Ardından Evrim Geçiren Erkekler..


Bekarken annesini ayda bir kez bile aramazken evlenip her pazar annemlere gidelim diyen.

Bekar iken tam bir işkolikken evlendikten sonra sizler için çalışıyorum ..


Bekar bir erkekken kas yapmaya çalışır evlendikten sonra ise göbek yapmaya ..


Bekarlığında eve girmeyen evlendikten sonra ev kuşu olma çabaları.

Evlenip arkadaşlarına kendini kanıtlama çabaları...

Bekarlığı boyunca minibüsle uzaya giden evlendikten sonra araba alma çabaları ..

Evliliğin eve para getirmeyi sanır ve evdeki her beklentinin sonucunda para getiriyorum gibi bertaraf etmesi...




Bekar iken annesini hiç duymazken evlenip her şeyini annesine danışması ...

Sosyal faaliyeti okeye 4. Olması yada maç izlemekle karıştıran olması..



Evlendiği günün ertesi günü babasına benzeme çabası ile evde tüm gün haber izlemesi..

Giydiği tişörtle gem uyuyan hemde aynı tişörtle bakkala ekmek almaya giden...


Kayınçosu ile 40 senelik samimiyet kurup iş planları yapan..

Evinde eşini kısıtlamalar getiren dışarıda ise demokrat olan..


Bekarken pasaklı olan ve evlendikten sonra bu pasaklılığını tarz olarak sayan..


Evliliği üç çeşit yemekten ve meyve çerez tabağı sanan..
Flört döneminde parfüm sıkmadan çıkmayan evlendikten sonra eşinin zoruyla ayaklarını yıkayan...




Bekar iken telefonla konuşabilmek için bahaneler arayan evlilikten sonra ise üç konu ile kısa kesmeler bakarız , hallederiz, inşallah....




Bekar iken özel günleri hiç unutmayan evlendikten sonra önemsiz olduğunu vurgulayan ..

Bekar iken kıskanç olmayan evlendikten sonra ise kimsenin işi gücü yokta herkes eşine bakıyormuş gibi davranması ..



Evlenmeden önce üçgen ve kasları olan vücudu evlilikten sonra çembere dönüşmesi...

Bekar iken paraları har vurup harman savuran evlendikten sonra pintileşmesi...

Bekar iken Ege sahillerinde gezen tozan evlilikten sonra memleket aşkı ile yanan olması...



Bekar iken hiç bıkmadan makarna yerken evlendikten sonra evdeki yemek üç çeşitten az oldu mu surat düşüren ...


Duygusallığı zayıflık iyi ve sağlam evliliği cinsellik ile tanımlaması...

Flört ederken kibar olacağım diye kırılan, evlilikten sonra içinden bir Şahin çıkan ...


Çocuk bakmayı evde iş yapmayı basite alan ancak çocuk ona verildiğinde iş başa düştüğünde bir çocuğa yarım saat bile bakamayan ...

Evet bu yazımız tabi ki tüm erkekler için değil istisnalar kaideyi bozmaz sadece bir kısmı için ve özellikle kadınları küçümseyen erkekler için ...

27 Kasım 2018 Salı

Var mı Böyle Evlilik?



Evlilikte denge kurmanın ne kadar önemli olduğunu anlatan bir hikaye ile sizlerleyiz. İnanın en önemli püf noktası evliliğin denge sağlamakta. Umarız hikayemizi beğenir ve paylaşırsınız. Keyifli okumalar..

Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde:

-“Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?” diye sorarlar.

“Hayır” diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder:

-“Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil.

Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım.
O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz.
Dinleyenlerden biri:
-“Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?” diye sormuş.

Ötekiler de “Hah! Şimdi ne olacak?” demiş.

Genç gülümsemiş;
-“Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım” demiş.

OKUYUP BEĞENDİYSENİZ FACEBOOK’TA ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞMAYI UNUTMAYIN!

27 Şubat 2018 Salı

Üzerinde Çalışılan Uygulama: Çocuk İstismarında '12 Yaş Altına Ağır Ceza'

CNN Türk'te Hakan Çelik’in sunduğu Hafta Sonu programının konuğu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya oldu.


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, çocuğa yönelik istismar suçlarında verilen cezalara ve önleme çabalarına ilişkin komisyon çalışmalarının bu ayın sonunda biteceğini açıkladı. Bakanı Kaya, çocuğa yönelik istismar suçuna ilişkin, "İngiltere'de 12 yaş altına, bazı ülkelerde 9 yaş altına ağır cezaların verildiğini görüyoruz. Türkiye'de biz de benzer bir uygulama için çalışıyoruz" dedi.

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ'ın başkanlığında altı bakanın katılımıyla oluşturulan komisyonun ilk toplantısının yapıldığını, çalışmaların yoğun şekilde sürdüğüne değinen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Bakan Kaya, çalışmaların ne zaman biteceğine ilişkin bir soru üzerine, "Yakın zamanda bitecek. Bu ayın sonunda (Şubat) bitirmeyi hedefliyoruz. Bürokrat arkadaşlarımız çok detaylı bir çalışma yapıyor" bilgisini paylaştı.



Bakan Kaya, Adana’daki cinsel istismar olayının ardından yapılan çalışmalarla ilgili soruları yanıtlarken, “Bu, bir istismar değil, bir vahşet. İnsanın aklının bile almadığı boyutta bir vahşet” diye konuştu.


'İngiltere'de 12 yaş altına, bazı ülkelerde 9 yaş altına ağır cezaların verildiğini görüyoruz. Türkiye'de biz de benzer bir uygulama için çalışıyoruz şu anda' 📹
Dünyada da benzer suçların cezalarının ne olduğuna ilişkin bir soruya Aile Bakanı, İngiltere'de ömür boyu hapis cezasının bulunduğu, birçok dünya örneğinde de müebbet hapis, ağırlaştırılmış müebbet hapis gibi cezaların uygulandığını yanıtını verdi ve şöyle devam etti:

"İngiltere'de 12 yaş altına, bazı ülkelerde 9 yaş altına ağır cezaların verildiğini görüyoruz. Türkiye'de biz de benzer bir uygulama için çalışıyoruz şu anda."



Bakan Kaya ayrıca 'Cinsel istismar ve kadına şiddette iyi hal uygulamasının kaldırılması üzerine çalışıyoruz' bilgisini paylaştı.
Dünyada da benzer suçların cezalarının ne olduğuna ilişkin bir soruya Aile Bakanı, İngiltere'de ömür boyu hapis cezasının bulunduğu, birçok dünya örneğinde de müebbet hapis, ağırlaştırılmış müebbet hapis gibi cezaların uygulandığını yanıtını verdi ve şöyle devam etti:



"İngiltere'de 12 yaş altına, bazı ülkelerde 9 yaş altına ağır cezaların verildiğini görüyoruz. Türkiye'de biz de benzer bir uygulama için çalışıyoruz şu anda."

Bakan Kaya ayrıca 'Cinsel istismar ve kadına şiddette iyi hal uygulamasının kaldırılması üzerine çalışıyoruz' bilgisini paylaştı.

26 Şubat 2018 Pazartesi

Şeker Fabrikalarının Satışı Obezite ve Kanseri Artıracak :(

Gündemde ki konu olan Şeker Fabrikalarının Satışı ile Ziraat Mühendisleri Odası Özden Güngör, fabrikaların satılmasının yaratabileceği tehlikeli sonuçlara dikkat çekti. Fabrikaların satılması ile bazı nişasta bazlı şeker üreten firmaların önünü açacağını ve başta obezite ve kanser olmak üzere çok sayıda hastalığa sebep olacağını söyledi.


15 yıl önce 400 ila 500 bin arasında ailenin pancar sektöründe çalıştığını ancak yanlış politikaların sonucunda şimdi bu sayının 200 bin aileye düştüğünü belirten Özden, "Genel olarak bakacak olursak şeker pancarı üretimi dahil yan sanayisi, işçisi, nakliyesi, hepsini topladığında 10 milyon nüfus buradan geçimini sağlıyor. Yani devletin kamu mallarını bu şekilde satmak, özelleştirmek doğru değil. Gerçi Özelleştirme İdaresi 'Çiftçilerin haklarını koruyacağız üretimde bir sıkıntı olmayacak' diyor. Bunun Türkçe meali şu; yarın, burada üretim gerektiği gibi olmayacak. Birçok pancar üreticisi üretim yapmayacak ve nişasta bazlı şeker üreten firmaların önünü açacak" dedi.



 

Özden Güngör nişasta bazlı şekerin Türkiye'de tatlılardan hamurlara, çorbalardan şekerlemelere ve hatta gazlı içeceklere kadar çok çeşitli gıda ürünlerinde kullanıldığını ifade etti.

Nişasta bazlı şekerin gerçek şeker olmayıp, mısırdan üretildiğine ve bunun da insan sağlığı açısından çok riskli olduğuna dikkat çeken Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı, bu ürünün tüketiminin karaciğerde yağlanma, obezite ve kanser gibi tehlikeli hastalıklara yol açabildiğini aktardı.
Özden Güngör'ün verdiği bilgiye göre, Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir çalışmada nişasta bazlı şekerden kaynaklanan obezite oranı son 5 yılda yüzde 40 arttı ve kotalar düşürüldü.



Bazı Avrupa ülkelerinde nişasta bazlı şeker kotalarının sıfıra yakın bazı yerlerde bir olduğunu kaydeden Güngör, "Bizde ise nişasta bazlı şeker kotaları sürekli arttırılıyor, yüzde 15- 25 arttırılıyor. Çünkü nişasta bazlı şeker, şeker pancarı şekerine göre daha ucuz. Daha ucuz olduğu için sanayi kesimi bu şekeri tercih ediyor" diye konuştu.
Şeker fabrikalarının satışında, nişasta bazlı şeker sektörünün temsilcilerinin baskılarının olduğunu düşündüklerini belirten Başkan Güngör, hükümete özelleştirmeden vazgeçmesi çağrısında bulunarak, şunları söyledi:



"Bu fabrikaları daha aktif, daha faal, daha modernize bir şekilde yaparak bu kamu mallarını korumamız lazım. Maalesef ülkemizde kamuya ait bugüne kadar birçok yerimiz satıldı. Enerji,sektörü, bankalar, aklınıza gelebilecek birçok kurum kuruluşlar devredildi, satıldı. Eski et balık kurumumuz, Sümerbank, birçok kurum kuruluşlarımız elden çıktı. Bugün hepsi atıl durumda. Türkiye'de şeker üretiminde son derece sağlıklı bir üretimimiz var, insan sağlığı açısından da bir risk teşkil etmiyor. Bu sektöre hitap eden 10 milyon nüfus var. Bu üreticileri düşünmek zorundayız. Aksi taktirde Türkiye'de tarım toprakları bir taraftan daralırken, mera alanlarımız daralırken artık köylerde üretici kesimi azalırken bizim bu politikaları yeniden değerlendirmemiz lazım. Yoksa buradaki üreticilerin büyük bir bölümü yarın şehirlere gidecek. Zaten yapılıyor bu. Bu sefer köylerde üretimi yapacak insan bulamayız diye düşünüyorum."



Ziraat Mühendisleri Odası'nın, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin 2016- 2017 dönemine ait verilerden derlediği bilgiye göre, özelleştirilecek Bor, Çorum, Kırşehir, Yozgat, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Turhal, Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan ve Muş'taki şeker fabrikalarında 4 bin 410 kişi çalışıyor. Bu 14 fabrikanın 125 bin 402 hektarlık ekim alanında 47 bin 758 çiftçi tarafından üretilen 7 milyon 6 bin 100 ton şeker pancarının işlenmesi sonucunda 946 bin 758 ton şeker, 322 bin 370 ton melas ile 2 milyon 74 bin 129 ton yaş küspe üretildi.

Türkiye’nin İlk Trans Oyuncusu Ayta Sözeri’nin Mücadele Dolu Hayatı

Almanya’da doğdu ve altı yaşındayken ailesiyle birlikte Türkiye’ye geldi Ayta Sözeri, ortaokul yıllarında bir erkekten hoşlandığını fark etti ve kısa bir süre kendini sorguladı. İşte Türkiye’nin ilk trans oyuncusu Ayta Sözeri’nin mücadele dolu hayatı..



Çocukken kendisini eşcinsel zannettiğini söyleyip ve ekliyor: “O zamanlar internet yok. Halk kütüphanesine gidip ‘Bana eşcinsellikle ilgili bir kitap verir misiniz?’ diyemezdim herhalde. Önümde iki rol model vardı. Ya Zeki Müren’sin, ya Bülent Ersoy’sun. Yıllar içinde aslında ikisinin birbirine ne kadar benzediğini öğrendim.”



Duygularını anlamlandıramadı, önce annesine danıştı, yardım istedi ve psikiyatristlerin yollarını aşındırdıktan sonra bir doktorun sayesinde yaşadığı şeylerin kötü olmadığını anladı.
“En son bir doktor ‘Bu bir hastalık değil. Aklı başında bir çocuk, ileride belki trans birey olacak’ dedi. O zaman hissettiklerimin kötü şeyler olmadığını düşündüm.”



Annesi ve kız kardeşlerinin ısrarıyla ilk dönemler yaşadıklarını babasından sakladı. Bir gün babası sorduğunda yalan söylemeyi sevmediği için her şeyi anlattı ve babası tarafından ‘kibarca’ evden kovuldu.

Ataerkil bir ailede büyüyen ve babasının evden ayrılmasını istemesi üzerine kendi yolunu çizen Ayta Sözeri, hamburgercide çalışırken Ege Üniversitesi İşletme bölümünü kazandı.



“Futbol maçı sevmediğim ya da futbol oynamadığım için milli su topu takımına seçildiğim halde babam tarafından sporcu olarak görülmüyordum. Babama göre tek spor futboldu.”

Hayatı boyunca sahnelere çıkmayı isteyen ve annesine “Çenen kopsun” dedirtecek kadar çok şarkı söyleyen Ayta Sözeri, ortaokulda koroya girdi ancak Batı müziğini sevmedi ve hevesi kırıldı.



Bundan sonra tiyatroyla ilgilenmeye başladı ve yeteneği kısa sürede keşfedildi. Ancak onun aklı sahnelerdeydi, şarkı söylemek istiyordu.

“Oyunculukla alakalı bir merakım yoktu aslında ama ortaokul yıllarında şarkı söyleyemeyeceğimi düşününce sanatla iç içe olmak istediğim için, dedim ki oyunculuk yapayım. ‘En azından şehir tiyatrolarında, okul tiyatrosunda oynayayım’ dedim. Tabii ondan sonra iyi bir sesim ve şarkı söyleyebildiğim ortaya çıkınca oyunculuk benim için ikinci planda kalmıştı. O zamana kadar yıllarca bir sürü oyunda oynamıştım. Oyunculuk için Levent Kırca Tiyatrosu’nda oynadım yıllarca, başlı başına bir eğitim gibi geliyor bana.”

Ege Üniversitesi İşletme bölümünde okurken bir doğum günü partisinde çok güzel oynadığı keşfedildi ve zenne oldu. Böylece sahnelere ilk adımını attı ve yeteneği, azmi ve başarısıyla kariyer merdivenlerini birer birer çıktı.

“O dönemde bir doğum günü partisinde çok güzel oynadığımı keşfettiler. Ve zenne oldum. Bir gün çalıştığım bir yerde solist gelmeyince sahneye çıktım ve şarkıcılık serüvenine başladım. Bunlar yaşanırken bir yandan da üniversiteyi bitirdim.”
Yirmili yaşlarında, yeterince para kazandıktan sonra ameliyatla trans birey oldu. İstanbul’da bir restoranda sahne alırken yönetmen Mustafa Şevki Doğan tarafından keşfedildi ve oyunculuk dünyasına ilk adımını attı.

“Şarkı söylerken Mustafa Şevki Doğan beni oynatmak istediğini söyledi, ben mırın kırın ederken o ‘Oynarsın’ dedi. Hayat Bağları’nda oynadım, ‘Kesinlikle oyunculuğu bırakma’ dediler…”
Oyunculukla ilgili uzun yıllar ilerleme yaşamayınca artık umutsuzluğa düştüğü anda 2012’de İlker Kaleli ve Gökçe Bahadır’ın başrolleri paylaştığı Kayıp Şehir dizisinden teklif geldi.



Böylece ilk büyük sıçramasını yapan ve kendisi gibi trans bireylerin oyunculukta önünü açan bu projeyle insanların aklındaki ‘trans’ algısını yıktı: Kendi sözleriyle insanların akıllarına ’Bu kadın da bizim gibi yemek yiyormuş, uzaydan gelmemiş’ düşüncesini yerleştirdi.Ve bir sabah sürpriz bir telefonla uyandı: Arayan Türk pop müziğinin efsane ismi Sezen Aksu'ydu.



Ayta Sözeri o sabahı ve sonrasını şöyle anlatıyor: "Bir sabah telefonum çaldı. Setin olmadığı bir gün. 'Acaba açmasam mı?' derken belki setten arıyorlardır diyerek telefonu açtım. 'Ayta, Sezen ben. Sezen Aksu. Seni bir bulayım, mıncıklayacağım' dedi. Ya hala uyuyorum ya da öldüm diye düşündüm. Üç gün boyunca işletildiğimi düşünerek yeniden aramasını bekledim."
"Sonra beni davet etti, tanıştık. Akabinde beni dinlemeye geldi. Sonra yine aradı ve bana dedi ki 'Cuma, cumartesi yerine çıkacak birini bulabilir misin?' Meğer Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda beni sahneye çıkaracakmış." Ve birlikte dokuz konserlik bir efsaneye imza attılar...


Gerçekçi ve hayatın içinden bir oyunculukla canlandırdığı Duygu karakterinin ardından 2014’te Ulan İstanbul’da Umay, 2015’te ise Paramparça’da Nezaket karakterine hayat verdi. Ve tüm Türkiye oyunculuğuna hayran kaldı. Yaşadığı bedeni kendi çabası ve ailesinin desteğiyle keşfeden, çıktığı bu yolda kariyer basamaklarını birer birer tırmanan Ayta Sözeri, kendisine gelen hayat kadını trans birey rollerini nasıl geri çevirdiğini şöyle aktarıyor: “Elbette bir hayat kadınını da canlandırabilirsin. Bir katili de canlandırabilirsin. Bir karakteri varsa ve bir şeyi anlatıyorsa oynarsın. Beyoğlu’nda bir film çekilince, illa bir travesti orada olacak, illa ya pazarlık yapacak ya fuhuş yapacak, ya birini ya kendini bıçaklayacak vb. Bildiğimiz klişeler… Bu gibi şeyleri asla kabul etmedik. On yıllık bir beklemeden sonra bu tip rolleri oynamamanın ne kadar iyi olduğunu gördük.”



Zorunlu olarak seks işçiliği yapan arkadaşlarının desteği ve maddi yardımlarıyla bugünlere geldiğini sık sık ifade eden ünlü oyuncu, Aile Arasında filminde canlandırdığı Behiye karakteriyle gönüllere taht kurdu ve adeta yıldızını parlattı. Gülse Birsel’in kaleme aldığı Aile Arasında filminde Demet Evgar, Engin Günaydın, Devrim Yakut, Şevket Çoruh, Erdal Özyağcılar, Fatih Artman, Su Kutlu ve Derya Karadaş gibi isimlerle çalıştı.

21 Şubat 2018 Çarşamba

E-Devlet'teki Soy Bilgileri Neden En Fazla 1800'lere Kadar Gidiyor?

Sonunda soy bilgilerime ulaştım, babamın babasının annesinin hala sağ olduğunu öğrenince hafif çapta bir şok yaşadıktan sonra neden 1800 yıllardan sonrasına gitmediğini öğrenmek isteğimi bastıramadım. Bilindiği üzere E-Devlet sistemini çöktürdü ilk günlerde Alt-Üst Soy Bilgisi Sorgulama hizmeti. Bu sayede soyumuzu sopumuzu öğrenmiş olduk, benim büyük, büyük babalarım Malatya'dan dışarı çıkmamışlar maşallah. Herkesin aklında neden daha sonralara gidemiyoruz Ekşi Sözlük yazarı mimarbasi'nin keyifli anlatımıyla olayın perde arkasındaki harika hikayeye kulak veriyoruz şimdi.



Kimi neden ailesinin 3 kuşak öncesini bilemediğini sorgulamaya başlamış, kimi "Aaa biz buradan mı gelmişiz?" diye şaşırmış, Türkler Kürt, Kürtler Türk, Ermeniler Laz, göçmenim diyenler Yozgatlı çıkmış. Ancak pek az kişi farketmiş ki, tarihler en fazla 1800'lerin başına kadar gidiyor. İyi ama niye?
Merak edenler için biraz bu konuyu anlatmaya karar verdim. Hazırsanız başlıyoruz.
Tarihler 20 Temmuz 1785'i gösterdiğinde, 60 yaşındaki Birinci Abdülhamit ile zevcesi Valide Sultan’ın bir erkek evlatları olur.
Bu el kadar evlada Mahmut adını verirler nedense. Mahmut diye bebek mi olur? Neyse... Ancak Abdülhamid vicdanlı bir padişahtır, 1787 yılında Ruslar'la yapılan savaşta kaybedilen Özi Kalesi ve katledilen onbinlerce asker-insan kendisini o denli üzer ki felç geçirir. Bu olaydan kendisi Hatt-ı Hümayun'da şöyle bahsedecektir.

"Özi'nin düştüğü takriri âlimallah beni yeniden kederlendirdi; bu kadar müslüman erkek, kadın, küçük ve büyüğün kâfir elinde kalması beni mahzun eyledi. Yarab! Sen mâlik'ül mülksün. Senden niyazım, ölmeden bu beldeleri tekrar müslümanların eline geçtiğini bana göster."
Ancak göremez. 7 Nisan 1789 yılında vefat eder. Küçük Mahmut (gerçekten sevimlileştiremiyorum ismi) henüz 4 yaşındadır. Bundan sonra Osmanlı çalkantılı bir Game of Thrones dönemi geçirecektir.
Önce amcası Birinci Abdülhamit'e, babası öldüğünde 13 yaşında olduğu için tahtı kaptıran Üçüncü Selim tahta oturur. Yeniçerilerin desteklediği Kabakçı Mustafa İsyanı ile indirilir. Ardından bu isyanı alttan alttan, hatta alenen destekleyen Dördüncü Mustafa yeniçerilerin yardımıyla tahta oturur. Ancak onu da yine Üçüncü Selim yanlıları, yeniçerileri pek sevmeyen Alemdar Mustafa Paşa'nın yardımıyla tahttan indirir ve yerine bizim Mahmut tahta oturur. Kendisine yardımcı olan Alemdar Mustafa Paşa'yı da sadrazamı yapar. Tüm bu olayların ortak noktası ise, evet bildiniz, yeniçeriler'dir.

Üçüncü Selim'in kurduğu Nizam-ı Cedid ordusu ile sonlarının yaklaştığını anlayan yeniçerilerin giriştiği bu ayak oyunları, isyanlar, tanık olduğu katliamlar İkinci Mahmut’un öyle psikolojisini bozmuştur ki, tahttan indirilen Dördüncü Mustafa'yı yeniçeriler kendisini öldürüp tekrar tahta geçirmesin diye boğdurur. Yeniçeriler ile arası limonidir ve hep tetikte olması gerekmektedir. Tam 18 senesi ölüm korkusuyla geçer.
İkinci Mahmut tüm tanık olduklarının sonucu yeniçerilerin tehlikesini iyice farketmiş, bu sebeple zorunluluktan reformist olmuş bir padişahtır.
Tüm işlerinde artık atı alıp Üsküdar'ı geçmekle uğraşan Batıyı örnek alır. Yaptıkları saymakla bitmez ve o siyasi çalkantılı dönemde bunlarla da uğraşması ve siyasi zorlukların üstüne halkı karşısına almak pahasına yaptıkları inanılmazdır.


Yayınladığı Kıyafet Nizamnamesiyle ile sarık, kavuk ve biniş giyilmesini yasaklar; ceket, pantolon ve fes giyilmesi kuralını getirir. Kendi de sakalını kısa keserek modern kıyafetler ile halkın içine çıkar. Portrelerini yaptırarak devlet dairelerine astırır. Devlet ve saray teşkilatında geniş ölçüde değişiklik yaparak tımar sistemi, enderun ve divan-ı hümayun’u lağvedip çeşitli bakanlıklar ve meclisler kurar. Topkapı Sarayı'nı terk eder, batılı tarzda döşenmiş Beylerbeyi Sarayı ve Çırağan Sarayı'nı yaptırır. Böylece hanedanın meşhur boğaz sefaları da başlar. İlk posta teşkilatını kurar ve Osmanlı tarihindeki ilk resmi türkçe gazete olan Takvim-i Vekayi onun döneminde yayımlanır. Tanzimat Fermanı'nda da katkısı vardır.

Fakat şüphesiz bir tanesi vardır ki hepsinin önüne geçer. Vaka-i Hayriye. Yani hayırlı olay.

Avrupalı tarzda giyinen eşkinci ocağı 11 Haziran 1826'da eğitime başladıktan yalnızca 3 gün sonra yeniçeri ocağı ayaklanır. Düşünün öyle bir kanserdirler. İkinci Mahmut tarihte belki de o güne kadar emsali görülmemiş bir şey yapar. Sancak-ı Şerif’i çıkararak halkı kendi ordusuna karşı savaşmaya çağırır. Pek tabii biri hariç tüm ocaklar padişaha sadakatini bildirir: Yeniçeri ocağı.



18 yıldır sabrettiği gün gelmiştir. 1 gece sonra, yeniçeriler her zamanki özgüvenleriyle kışlalarının içinde uyurken kafalarına toplar yağmaya başlar. Çıkışlar tutulmuştur. Tarihin bir döneminin efsane askerleri, tarihin sahnesinden kanlı bir şekilde silinir. 6000 yeniçeri ölür, 20000 isyancı tutuklanır. Osmanlı'nın derin devleti yok olmuştur. Osmanlı kanserden kurtulur ama sonraki zamanlar gösterir ki önemli bir gücünü de kaybetmiştir. Çoğunluğu devşirme olan Yeniçeriler'in sonu, Osmanlı içindeki bağımsızlık hareketlerini de hızlandırmıştır. 14 Haziran 1826'da, o kanlı geceden 1 gün sonra, yeni, batılı, modern ama müslüman bir ordunun kurulduğunu ilan eder padişah. Asakir-i Mansure-i Muhammediye, yani "Muhammed'in Zafer Kazanmış Orduları".


İşte bizim o ilk dedeler devreye burada giriyor.
İkinci Mahmut yeni kurulan orduya asker, içi boşalmış hazineye de vergi toplamak için "benim tebaam kaç kişi ola ki?" der. 1831 yılında Osmanlı'daki ilk nüfus sayımı gerçekleştirilir. Bu sayımda sadece erkekler sayılmıştır. Yani elindeki en eski tarih 1830'lardan daha sonra başlıyorsa muhtemelen büyük büyük anneannen erkeklerin sayıldığı o evdedir ama gelin olduğu için sayıma dahil değildir, büyük büyük baban askere elverişli değildir ya da o tarihte bir göç, mübadele sonucu nüfusu kesintiye uğramış, yeni başlamıştır.



Bugün de bu sistem devam etmektedir esasen. Evlendiğinde kadının soykütüğü erkeğin kütüğüne bağlanır, taşınır. Yani baba, babanın babası vb. Üzerinden çok rahatça ilerleyebilirken anneannenin kızlık soyadı, onun annesinin kızlık soyadı, onun annesinin kızlık soyadı hep farklı olduğundan taramak zorlaşır.
Avrupalılar kilisede vaftiz olur, bu tören esnasında da kişi kiliseye kaydedilir.
Pazar kiliseye gelmeyenlere "Bu pazar seni kilisede göremedim john?" denir. Bu yüzden çok yer değiştirmemiş bir hıristiyan 600-700 sene çok rahat eskiye kadar tarayabilir ailesini. Biz ise soylu değilsek, önemli bir memur değilsek, bir gayrimüslim locasına kayıtlı değil ya da önemli bir suç işlememişsek ancak padişah İkinci Mahmut’a asker lazım olduğu o güne kadar atalarımızın izimizi sürebiliriz. Çünkü devlet dirin para ederse, ölün cenk ederse seni var sayar.

Nasıl kandırdım ama sizi? Bir cümlelik bilgi için Osmanlı'nın 40 senesini öğrendiniz köftehorlar, yine iyisiniz hadi.

Cildiniz Açılsın, Işıldasın...

Asya ülkelerinin güzellik sırrı olan pirinç maskesini vereceğim sizlere. Özellikle Japon kadınlarının cildinin pürüzsüzlüğünün sırrı bu maskeden geçtiği söylenmekte.



Yine Asya ülkelerinde ten beyazlığı çok önemli olduğu için bu maske adeta güzellik geleneği haline gelmiş vereceğimiz maske. Pürüzsüz bir teni kim istemez, ırksal özellikler ve coğrafi koşulların da önemi çok büyük ancak.



Bakımında etkisi azımsanmayacak kadar büyük. Suna Dumankaya'dan aldığım bir maske,  vereceğimiz maskenin hazırlaması ve uygulaması çok pratik.



Pirincin içeriğinde bulunan linoleik asit ve andioksidanlar nedeni ile ciltte kolojen oluşumunu destekleyerek cilde daha canlı ve parlak bir görünüm veriyor ve cilt lekelerini yok ediyor.



 

Kuru ve hassas ciltler için:


3 çay kaşığı pirinç ununun içine azar azar süt karıştırarak krem kıvamına getirin. Burada püf nokta sütü azar azar ekleyip karıştırmanız gerekmekte.
Hazırladığınız maskeyi temiz yüzümüze uygulayalım, kuruyunca bol ılık su ile yıkayınız. Haftada 2 kez yapıp kullanabilirsiniz.


Leke ve sivilceler için:


Bir tatlı kaşığı pirinç unu içine bir buçuk çay kaşığı balı koyalım. Malzemenin üzerine azar azar su ilave ederek karıştıralım. Kıvamı krem gibi olmalı, hazırladığınız maskeyi lekeli olan bölgeye sürün ve 20 dakika bekleyip bol ılık su ile yıkayın. Haftada 2 gün uygulayabilirsiniz.