15 Nisan 2017 Cumartesi

Başarının Hikayesi-Marie Balter Hikayesi

Başarının Hikayesi-Marie Balter hikayesi


Bazıları ağzında gümüş kaşıkla doğmaz....


Geçen gün izlediğim gerçek yaşam hikayesi olan bir filmden çok etkilendim. Bu hikayeyi mutlaka sitemde ki kadınların okumasını sağlamalıyım dedim. Bu yaşam hikayesini farklı kılan bir dönem hasta olarak kaldığı hastaneye yönetici olarak tekrar dönmesi inanmakta zorlanacaksınız biliyorum. Ama gerçek yaşam hikayesinden çok etkileneceğiniz bu hikayeyi sizler için kaleme aldım, biraz uzun ama okumanızı tavsiye ederim.
Marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. Annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan Marie'yi yurda verir. Ardından bir çift onu evlatlık edinir. Marie'nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. Bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. Dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve Marie adeta cehennemi yaşar.
Marie Rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. Halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastahanesine yerleştirirler. Marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. Umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. Yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.
Otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar Marie'nin durumunu yeniden değerlendirir. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. Arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla Marie hastaheneden çıkar.
O artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. Terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, 34 yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktı, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih etti.
Yetkililer "Aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız" dedikleri halde Marie, Salem State Üniversitesine Psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. Bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. Kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş Joe ile evlenir. Kocası maalesef altı sene sonra ölür ve Marie kendini işine verir. Uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra Harvard Üniversitesi'nde mastır yapar. Psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. Biyografisi yazılır ve hayatı film olur (Nobody's Child). Bir çok ödüle layik görülür.
Elli sekiz yaşındayken, 'vay be' dedirtecek bir şey yapar: On yedi yılını geçirdiği Masachusetts Danver Devlet Hastahanesine yönetici olarak atanır ve gelin görün ki, göreve alınır.
Verdiği bir basın toplantısında şunları söyler: "Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim."
Marie Rose Balter'in yeni görevini haber yapan bir Ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar: "En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile..."
Marie'nin yaşamı bu hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösteren en güzel örneklerlerden birisi.
Kendinize inancınızı ve umutlarınızı yitirmemeniz dileğiyle...

Not: Marie 6 Ağustos 1999 yılında Massachusetts'de vefaat etmiştir.

OKUYUP BEĞENDİYSENİZ FACEBOOK’TA ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞMAYI UNUTMAYIN!

8 Nisan 2017 Cumartesi

Türk Kahvesi

Türk Kahvesi

Malum, her ikisi de lezzetli her ikisi de vazgeçilmez... Ama ister dışarıda ister misafirlikte 'kahve' istediğinizde burnunuza "Neskafe" dayanması, "Türk Kahvesi"nin ikinci üçüncü beşinci sıraya atılması sinir bozucu… Buna bir ‘dur!’ diyor, aralarındaki gayet kalın çizgiyi çiziyorum;
Neskafe düz yazı, Türk Kahvesi şiirdir…
Neskafe konuşmaktır, Türk kahvesi muhabbet…
Neskafe yapmak herkes için kolaydır, ancak Türk kahvesi yapmak herkesin harcı değildir.
Neskafe alışkanlıktır, Türk kahvesi keyiftir.
Neskafe bugündür, Türk kahvesi dünden bugüne…
Neskafe haşlama kahvedir, Türk kahvesi pişirme kahve!
Neskafeyi sütlü içmek tadına tat ekler, Türk kahvesini berbat eder.
Neskafe yalnız içilir, Türk kahvesi dostlarla beraberdir.
Neskafe yendiğinde mide bulandırır, Türk kahvesi bulantıyı kaldırır.
Neskafe ilgidir, Türk kahvesi sevgi.
Neskafe içildikten sonra öylece bırakılır, Türk kahvesi bitince devamı vardır…
Neskafe içenin sınavı vardır, Türk kahvesi içenin gönlü kabarmıştır.
Neskafe höpür şapur içilebilir, Türk kahvesi içimi aceleye getirilmemelidir!
Neskafe hazırlanırken duyarsızdır, Türk kahvesi ilgi ister nazlıdır; pişirirken başında beklersin iki saat kaynamaz ‘şuradan fincanları alayım’ diye başından ayrılırsan taşıp ocağı batırır!
Neskafe "tanışmak" için, Türk kahvesi kız istemek için altyapıda gereklidir.
Neskafe basittir; tüketim toplumunun simgesidir, Türk kahvesi kültür birikimidir; medeniyettir...
Neskafe sırnaşıktır fincan fincan içilebilir, Türk kahvesi haddini bildirir; aşırıya kaçmak enfarktüs şenliklerine davetiyedir.
Neskafe iş yerinde kolaylıkla söylenir, çaycıya Türk kahvesi yaptırabilmek için önce belli bir eşiği atlamış olmak gerekir.
Türk kahvesi olgunluğu temsil eder, ağır ağır pişer; Neskafe yeni yetme gibidir, bir anda oldum bittim zanneder…
Türk kahvesini höpürdeterek içersen mutlu olursun, Neskafeyi höpürdetirsen kıro!
Türk kahvesi güvendir, Neskafe mesafe…
Neskafe dört işlemdir, Türk kahvesi hayat bilgisi…
Türk kahvesi genç kız elinden, gelin elinden, hanım elinden ayrı lezzetlidir. Neskafe kim getirse içilir...
Türk kahvesi yanında lokumla efsane ikiliyi oluşturur, Neskafe lokumla “ne alaka yeaa” olur…
Ezcümle… Türk kahvesi kraldır!
Türk kahvesinin usulü, adabı, geleneği, terbiyesi vardır. Sanır mısınız ki içine gizlenen kırk yıllık hatır boşunadır…

Ninem diyor ki; Oturduğu ahır sekisi, söylediği yad eller türküsü.

Halime Gürbüz

İtalya 'Regl Dönemi İzni' Veren İlk Avrupa Ülkesi

İtalya 'Regl Dönemi İzni' Veren İlk Avrupa Ülkesi Olma Yolunda!


Kısa bir süre sonra ilk Avrupa ilkesi olarak çalışan kadınlara 'Regl Dönemi İzni' veren bir ülke olabilir. İktidarda olan Demokrat Parti olan dört kadın milletvekili yasa tasarısı hazırlayarak 13 Mart'ta meclise sundular. Bilindiği üzere Benzer kanunlar Çin, Japonya ve Güney Kore'nin bazı bölgelerinde var. Eğer yasa kabul edilirse, ilk Avrupa ülkesi olarak İtalya imza atacak.


Hazırlanılan yasa tasarısı kabul edilirse, kadın çalışanlara ücretli menstrüel dönem izni kullanabilecekler. Yasa bir çok yerden olumlu tepkiler alsa da, bazı politikacılar, bilim insanları ve feminist çevreler tarafından da eleştiriliyor. Kadınların cinsiyet ayrımcılığı sayesinde zaten iş hayatınsa bir sıfır başladığını savunan karşıt görüşler. Bu yasa sayesinde daha işlerinin zorlaşacağını ve tercih edilmeyeceğini savunuyorlar.
Ünlü spor markası Nike de dahil olmak üzere birkaç özel şirket, personelleri için menstrüel dönem izinleri sağlıyor.
Bu yasa hakkında, Vice Italya'nın feminist yazarı Miriam Goi ise, "Menstrüasyon hakkındaki tabuları ve önyargıları yıkmaktan ziyade bu tür bir regl dönemi izninin tartışılmasının, kadınların bu dönem boyunca daha duygusal olmasına yönelik stereotiplerin daha güçlenmesine neden olma tehlikesi var" diyerek durumu açıklıyor.

2012 yılında yapılan bir araştırmada (İnsan Kaynakları Dergisi'nde yayınlanan farklı bir araştırma ise) "kadınların regl döngüleri ve kadınların iş yerindeki devamsızlık oranının artmasın arasında hiçbir somut bağlantı" bulamadı.
İlerleyen aylarda yasanın geçme ihtimali yüksek ancak Uzmanlar, halen kadınların menstrüel dönemlerinin bir ekonomik ve çalışma dünyası konusu olup olmadığı hakkında ortak bir fikre varabilmiş değiller.

En İyi Yabancı Diziler-Outlander

Tarih, dram, romantizm, bilim-kurgu sevenlerin mutlaka izlemesi gereken bir dizi. Televizyon seyretmeyi çok sevmem, akşamları açarım hemen belgesel kanalını açarım . Hem yeni bilgiler edinir hemde huzur bulurum. Birde İnternetten takip ettiğim dizilerim vardır, dönem dizileri favorimdir sezon finalleri bittikten sonra başlamasını dört gözle beklediğim. Outlander da onlardan bir tanesi, bilim kurgu, aşk, tarih mistik bir dokusu olan dizinin adeta müptelası oldum. Abicim dizi yapacaksanız böyle olmalı, İskoç'nın yakın tarihini adeta ezberledim. O kadar etkilendim ki ilk fırsatta İskoç'yaya gitmeyi düşünüyorum. Çok iyi bir propaganda yaptıklarını düşünüyorum. Özellikle kadın izleyicileri olduğunu düşünüyorum, Diana Gabaldon’un aynı ismi taşıyan kitap serisinden uyarlanan Outlander 2 sezonu bitirdi 3. sezonu sabırsızlıkla bekliyorum.


Konusuna değinmek istersek, Outlander’da 1945 yılında yaşayan ve evli bir savaş hemşiresinin hikayesi anlatılıyor. Bu hemşire dizide gizemli bir şekilde 1743 yılına yolculuk ediyor ve orada romantik ve genç bir İskoç savaşçıyla evlenmek zorunda kalıyor. Hikayenin kalanına da seyrederek öğrenin derim, pişman olmayacağız bir dizi. Sezon bitince içinizde büyük bir boşluk kalacak benden söylemesi. En iyi yabancı dizi sıralaması olarak benim sıralamam, Game of thones, wikings ve outlander derim.