27 Şubat 2018 Salı

Üzerinde Çalışılan Uygulama: Çocuk İstismarında '12 Yaş Altına Ağır Ceza'

CNN Türk'te Hakan Çelik’in sunduğu Hafta Sonu programının konuğu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya oldu.


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, çocuğa yönelik istismar suçlarında verilen cezalara ve önleme çabalarına ilişkin komisyon çalışmalarının bu ayın sonunda biteceğini açıkladı. Bakanı Kaya, çocuğa yönelik istismar suçuna ilişkin, "İngiltere'de 12 yaş altına, bazı ülkelerde 9 yaş altına ağır cezaların verildiğini görüyoruz. Türkiye'de biz de benzer bir uygulama için çalışıyoruz" dedi.

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ'ın başkanlığında altı bakanın katılımıyla oluşturulan komisyonun ilk toplantısının yapıldığını, çalışmaların yoğun şekilde sürdüğüne değinen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Bakan Kaya, çalışmaların ne zaman biteceğine ilişkin bir soru üzerine, "Yakın zamanda bitecek. Bu ayın sonunda (Şubat) bitirmeyi hedefliyoruz. Bürokrat arkadaşlarımız çok detaylı bir çalışma yapıyor" bilgisini paylaştı.



Bakan Kaya, Adana’daki cinsel istismar olayının ardından yapılan çalışmalarla ilgili soruları yanıtlarken, “Bu, bir istismar değil, bir vahşet. İnsanın aklının bile almadığı boyutta bir vahşet” diye konuştu.


'İngiltere'de 12 yaş altına, bazı ülkelerde 9 yaş altına ağır cezaların verildiğini görüyoruz. Türkiye'de biz de benzer bir uygulama için çalışıyoruz şu anda' 📹
Dünyada da benzer suçların cezalarının ne olduğuna ilişkin bir soruya Aile Bakanı, İngiltere'de ömür boyu hapis cezasının bulunduğu, birçok dünya örneğinde de müebbet hapis, ağırlaştırılmış müebbet hapis gibi cezaların uygulandığını yanıtını verdi ve şöyle devam etti:

"İngiltere'de 12 yaş altına, bazı ülkelerde 9 yaş altına ağır cezaların verildiğini görüyoruz. Türkiye'de biz de benzer bir uygulama için çalışıyoruz şu anda."



Bakan Kaya ayrıca 'Cinsel istismar ve kadına şiddette iyi hal uygulamasının kaldırılması üzerine çalışıyoruz' bilgisini paylaştı.
Dünyada da benzer suçların cezalarının ne olduğuna ilişkin bir soruya Aile Bakanı, İngiltere'de ömür boyu hapis cezasının bulunduğu, birçok dünya örneğinde de müebbet hapis, ağırlaştırılmış müebbet hapis gibi cezaların uygulandığını yanıtını verdi ve şöyle devam etti:



"İngiltere'de 12 yaş altına, bazı ülkelerde 9 yaş altına ağır cezaların verildiğini görüyoruz. Türkiye'de biz de benzer bir uygulama için çalışıyoruz şu anda."

Bakan Kaya ayrıca 'Cinsel istismar ve kadına şiddette iyi hal uygulamasının kaldırılması üzerine çalışıyoruz' bilgisini paylaştı.

26 Şubat 2018 Pazartesi

Şeker Fabrikalarının Satışı Obezite ve Kanseri Artıracak :(

Gündemde ki konu olan Şeker Fabrikalarının Satışı ile Ziraat Mühendisleri Odası Özden Güngör, fabrikaların satılmasının yaratabileceği tehlikeli sonuçlara dikkat çekti. Fabrikaların satılması ile bazı nişasta bazlı şeker üreten firmaların önünü açacağını ve başta obezite ve kanser olmak üzere çok sayıda hastalığa sebep olacağını söyledi.


15 yıl önce 400 ila 500 bin arasında ailenin pancar sektöründe çalıştığını ancak yanlış politikaların sonucunda şimdi bu sayının 200 bin aileye düştüğünü belirten Özden, "Genel olarak bakacak olursak şeker pancarı üretimi dahil yan sanayisi, işçisi, nakliyesi, hepsini topladığında 10 milyon nüfus buradan geçimini sağlıyor. Yani devletin kamu mallarını bu şekilde satmak, özelleştirmek doğru değil. Gerçi Özelleştirme İdaresi 'Çiftçilerin haklarını koruyacağız üretimde bir sıkıntı olmayacak' diyor. Bunun Türkçe meali şu; yarın, burada üretim gerektiği gibi olmayacak. Birçok pancar üreticisi üretim yapmayacak ve nişasta bazlı şeker üreten firmaların önünü açacak" dedi.



 

Özden Güngör nişasta bazlı şekerin Türkiye'de tatlılardan hamurlara, çorbalardan şekerlemelere ve hatta gazlı içeceklere kadar çok çeşitli gıda ürünlerinde kullanıldığını ifade etti.

Nişasta bazlı şekerin gerçek şeker olmayıp, mısırdan üretildiğine ve bunun da insan sağlığı açısından çok riskli olduğuna dikkat çeken Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı, bu ürünün tüketiminin karaciğerde yağlanma, obezite ve kanser gibi tehlikeli hastalıklara yol açabildiğini aktardı.
Özden Güngör'ün verdiği bilgiye göre, Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir çalışmada nişasta bazlı şekerden kaynaklanan obezite oranı son 5 yılda yüzde 40 arttı ve kotalar düşürüldü.



Bazı Avrupa ülkelerinde nişasta bazlı şeker kotalarının sıfıra yakın bazı yerlerde bir olduğunu kaydeden Güngör, "Bizde ise nişasta bazlı şeker kotaları sürekli arttırılıyor, yüzde 15- 25 arttırılıyor. Çünkü nişasta bazlı şeker, şeker pancarı şekerine göre daha ucuz. Daha ucuz olduğu için sanayi kesimi bu şekeri tercih ediyor" diye konuştu.
Şeker fabrikalarının satışında, nişasta bazlı şeker sektörünün temsilcilerinin baskılarının olduğunu düşündüklerini belirten Başkan Güngör, hükümete özelleştirmeden vazgeçmesi çağrısında bulunarak, şunları söyledi:



"Bu fabrikaları daha aktif, daha faal, daha modernize bir şekilde yaparak bu kamu mallarını korumamız lazım. Maalesef ülkemizde kamuya ait bugüne kadar birçok yerimiz satıldı. Enerji,sektörü, bankalar, aklınıza gelebilecek birçok kurum kuruluşlar devredildi, satıldı. Eski et balık kurumumuz, Sümerbank, birçok kurum kuruluşlarımız elden çıktı. Bugün hepsi atıl durumda. Türkiye'de şeker üretiminde son derece sağlıklı bir üretimimiz var, insan sağlığı açısından da bir risk teşkil etmiyor. Bu sektöre hitap eden 10 milyon nüfus var. Bu üreticileri düşünmek zorundayız. Aksi taktirde Türkiye'de tarım toprakları bir taraftan daralırken, mera alanlarımız daralırken artık köylerde üretici kesimi azalırken bizim bu politikaları yeniden değerlendirmemiz lazım. Yoksa buradaki üreticilerin büyük bir bölümü yarın şehirlere gidecek. Zaten yapılıyor bu. Bu sefer köylerde üretimi yapacak insan bulamayız diye düşünüyorum."



Ziraat Mühendisleri Odası'nın, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin 2016- 2017 dönemine ait verilerden derlediği bilgiye göre, özelleştirilecek Bor, Çorum, Kırşehir, Yozgat, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Turhal, Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan ve Muş'taki şeker fabrikalarında 4 bin 410 kişi çalışıyor. Bu 14 fabrikanın 125 bin 402 hektarlık ekim alanında 47 bin 758 çiftçi tarafından üretilen 7 milyon 6 bin 100 ton şeker pancarının işlenmesi sonucunda 946 bin 758 ton şeker, 322 bin 370 ton melas ile 2 milyon 74 bin 129 ton yaş küspe üretildi.

Türkiye’nin İlk Trans Oyuncusu Ayta Sözeri’nin Mücadele Dolu Hayatı

Almanya’da doğdu ve altı yaşındayken ailesiyle birlikte Türkiye’ye geldi Ayta Sözeri, ortaokul yıllarında bir erkekten hoşlandığını fark etti ve kısa bir süre kendini sorguladı. İşte Türkiye’nin ilk trans oyuncusu Ayta Sözeri’nin mücadele dolu hayatı..



Çocukken kendisini eşcinsel zannettiğini söyleyip ve ekliyor: “O zamanlar internet yok. Halk kütüphanesine gidip ‘Bana eşcinsellikle ilgili bir kitap verir misiniz?’ diyemezdim herhalde. Önümde iki rol model vardı. Ya Zeki Müren’sin, ya Bülent Ersoy’sun. Yıllar içinde aslında ikisinin birbirine ne kadar benzediğini öğrendim.”



Duygularını anlamlandıramadı, önce annesine danıştı, yardım istedi ve psikiyatristlerin yollarını aşındırdıktan sonra bir doktorun sayesinde yaşadığı şeylerin kötü olmadığını anladı.
“En son bir doktor ‘Bu bir hastalık değil. Aklı başında bir çocuk, ileride belki trans birey olacak’ dedi. O zaman hissettiklerimin kötü şeyler olmadığını düşündüm.”



Annesi ve kız kardeşlerinin ısrarıyla ilk dönemler yaşadıklarını babasından sakladı. Bir gün babası sorduğunda yalan söylemeyi sevmediği için her şeyi anlattı ve babası tarafından ‘kibarca’ evden kovuldu.

Ataerkil bir ailede büyüyen ve babasının evden ayrılmasını istemesi üzerine kendi yolunu çizen Ayta Sözeri, hamburgercide çalışırken Ege Üniversitesi İşletme bölümünü kazandı.



“Futbol maçı sevmediğim ya da futbol oynamadığım için milli su topu takımına seçildiğim halde babam tarafından sporcu olarak görülmüyordum. Babama göre tek spor futboldu.”

Hayatı boyunca sahnelere çıkmayı isteyen ve annesine “Çenen kopsun” dedirtecek kadar çok şarkı söyleyen Ayta Sözeri, ortaokulda koroya girdi ancak Batı müziğini sevmedi ve hevesi kırıldı.



Bundan sonra tiyatroyla ilgilenmeye başladı ve yeteneği kısa sürede keşfedildi. Ancak onun aklı sahnelerdeydi, şarkı söylemek istiyordu.

“Oyunculukla alakalı bir merakım yoktu aslında ama ortaokul yıllarında şarkı söyleyemeyeceğimi düşününce sanatla iç içe olmak istediğim için, dedim ki oyunculuk yapayım. ‘En azından şehir tiyatrolarında, okul tiyatrosunda oynayayım’ dedim. Tabii ondan sonra iyi bir sesim ve şarkı söyleyebildiğim ortaya çıkınca oyunculuk benim için ikinci planda kalmıştı. O zamana kadar yıllarca bir sürü oyunda oynamıştım. Oyunculuk için Levent Kırca Tiyatrosu’nda oynadım yıllarca, başlı başına bir eğitim gibi geliyor bana.”

Ege Üniversitesi İşletme bölümünde okurken bir doğum günü partisinde çok güzel oynadığı keşfedildi ve zenne oldu. Böylece sahnelere ilk adımını attı ve yeteneği, azmi ve başarısıyla kariyer merdivenlerini birer birer çıktı.

“O dönemde bir doğum günü partisinde çok güzel oynadığımı keşfettiler. Ve zenne oldum. Bir gün çalıştığım bir yerde solist gelmeyince sahneye çıktım ve şarkıcılık serüvenine başladım. Bunlar yaşanırken bir yandan da üniversiteyi bitirdim.”
Yirmili yaşlarında, yeterince para kazandıktan sonra ameliyatla trans birey oldu. İstanbul’da bir restoranda sahne alırken yönetmen Mustafa Şevki Doğan tarafından keşfedildi ve oyunculuk dünyasına ilk adımını attı.

“Şarkı söylerken Mustafa Şevki Doğan beni oynatmak istediğini söyledi, ben mırın kırın ederken o ‘Oynarsın’ dedi. Hayat Bağları’nda oynadım, ‘Kesinlikle oyunculuğu bırakma’ dediler…”
Oyunculukla ilgili uzun yıllar ilerleme yaşamayınca artık umutsuzluğa düştüğü anda 2012’de İlker Kaleli ve Gökçe Bahadır’ın başrolleri paylaştığı Kayıp Şehir dizisinden teklif geldi.



Böylece ilk büyük sıçramasını yapan ve kendisi gibi trans bireylerin oyunculukta önünü açan bu projeyle insanların aklındaki ‘trans’ algısını yıktı: Kendi sözleriyle insanların akıllarına ’Bu kadın da bizim gibi yemek yiyormuş, uzaydan gelmemiş’ düşüncesini yerleştirdi.Ve bir sabah sürpriz bir telefonla uyandı: Arayan Türk pop müziğinin efsane ismi Sezen Aksu'ydu.



Ayta Sözeri o sabahı ve sonrasını şöyle anlatıyor: "Bir sabah telefonum çaldı. Setin olmadığı bir gün. 'Acaba açmasam mı?' derken belki setten arıyorlardır diyerek telefonu açtım. 'Ayta, Sezen ben. Sezen Aksu. Seni bir bulayım, mıncıklayacağım' dedi. Ya hala uyuyorum ya da öldüm diye düşündüm. Üç gün boyunca işletildiğimi düşünerek yeniden aramasını bekledim."
"Sonra beni davet etti, tanıştık. Akabinde beni dinlemeye geldi. Sonra yine aradı ve bana dedi ki 'Cuma, cumartesi yerine çıkacak birini bulabilir misin?' Meğer Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda beni sahneye çıkaracakmış." Ve birlikte dokuz konserlik bir efsaneye imza attılar...


Gerçekçi ve hayatın içinden bir oyunculukla canlandırdığı Duygu karakterinin ardından 2014’te Ulan İstanbul’da Umay, 2015’te ise Paramparça’da Nezaket karakterine hayat verdi. Ve tüm Türkiye oyunculuğuna hayran kaldı. Yaşadığı bedeni kendi çabası ve ailesinin desteğiyle keşfeden, çıktığı bu yolda kariyer basamaklarını birer birer tırmanan Ayta Sözeri, kendisine gelen hayat kadını trans birey rollerini nasıl geri çevirdiğini şöyle aktarıyor: “Elbette bir hayat kadınını da canlandırabilirsin. Bir katili de canlandırabilirsin. Bir karakteri varsa ve bir şeyi anlatıyorsa oynarsın. Beyoğlu’nda bir film çekilince, illa bir travesti orada olacak, illa ya pazarlık yapacak ya fuhuş yapacak, ya birini ya kendini bıçaklayacak vb. Bildiğimiz klişeler… Bu gibi şeyleri asla kabul etmedik. On yıllık bir beklemeden sonra bu tip rolleri oynamamanın ne kadar iyi olduğunu gördük.”



Zorunlu olarak seks işçiliği yapan arkadaşlarının desteği ve maddi yardımlarıyla bugünlere geldiğini sık sık ifade eden ünlü oyuncu, Aile Arasında filminde canlandırdığı Behiye karakteriyle gönüllere taht kurdu ve adeta yıldızını parlattı. Gülse Birsel’in kaleme aldığı Aile Arasında filminde Demet Evgar, Engin Günaydın, Devrim Yakut, Şevket Çoruh, Erdal Özyağcılar, Fatih Artman, Su Kutlu ve Derya Karadaş gibi isimlerle çalıştı.

24 Şubat 2018 Cumartesi

Fecebook'u En Garip Kullanan Ülkelerden Biriyiz

Her halde bizim Ülkemiz kadar garip kullanan bir Ülke bulamayız. Bu alanda da eşimiz benzerimiz yoktur eminim, adeta boyut atlamış durumdayız bu konuda. Bazı facebook paylaşımlarında ama bu kadar da olamaz dedirten manzaralar la karşılaşıyoruz. Hadi buyurun sizde biraz şaşırın :)

Ayıp ettin, tabii canlı :)


Yuhhh demek geldi icimdem ama kaba olmak okuyucularıma ayıp olur. Valla canım, pazarlaman çok iyi demek isterim. :)


Haklı arkadaşlar dağılabiliriz :)


Ne denilebilinir ki. Allah akıl fikir versin..


Hahahaha


İş görüşmelerinde beklediğimiz seviye



Temiz muhit dediğin böyle olur.:))))


Çok ara verme sonra sensiz ne yaparız biz..


Töbe töbeeeee



Çok sinirlenmiş çok, bu kadar güzel olunur mu canım. Öbür tarafta nasıl görüşecekler onu da anlamadım da neyse..



 

Facebook'ta Çok Ayrı Kafaların Yaşandığını Gösteren Bir paylaşımdır..:)))



Uygulamalı anlatım..:))))


hahahaha çok güldüm. Nasıl bir kafa yaşıyorsa..

23 Şubat 2018 Cuma

Kimyasal hadım nedir? Nasıl uygulanıyor?

Son dönemde üst üste gelen çocuklara yönelik cinsel istismar haberlerinin toplumda büyük tepki meydana getirmesi hükümeti harekete geçirdi. Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ'ın 6 bakanlığı kapsayan bir komisyonun kurulacağını ve hazırlanacak raporun ardından bu suça yönelik cezaların artılacağını açıklamasının ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de kimyasal hadımla ilgili birkaç gün içinde adım atılabileceğini söyledi.Hepimizin düşündüğü caydırıcı cezalar neler olabilir?Sorusu ile yeniden gündeme gelen kimyasal hadım hangi ülkelerde nasıl uygulanıyor?


Kimyasal hadım nedir?


Halk arasında 'kimyasal hadım' olarak bilinen yöntemle, belirli aralıklarla ilaç verilerek ya da iğne yapılarak, testesteron hormonunun azaltılması ve böylece cinsel arzunun ortadan kaldırılması amaçlanıyor.

26 Temmuz 2016'da Resmi Gazete'de yayımlanan Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi Hakkında Yönetmelik'te kimyasal hadıma "tıbbi tedaviye tabi tutulmak" başlığı altında yer verilmişti.

Yönetmeliğe göre, bu uygulamaya karar verilmeden önce sağlık kurulu raporu aranıyor.Türkiye Psikiyatri Derneği'nin yönetmeliğin bazı hükümlerinin iptali için Danıştay'a açtığı davada, geçen yıl yönetmeliğin durdurulması kararı çıktı. Danıştay, gerekçesinde tedavi tanımının ve sınırının muğlak kaldığını belirtmişti.
Danıştay'ın kararını hatırlatan Adalet Bakanı Gül konu üzerinde çalıştıklarını aktardı ve "Birkaç gün içinde yürürlüğe koyma hususunda irademiz var" şeklinde açıklama yaptı.


Kimyasal hadımla ilgili bilinen ilk örnek, İngiltere'de 1952 yılında uygulandı.


Bilgisayar biliminin kurucusu olarak kabul edilen matematikçi Alan Turing'e, o zamanlar yasal olarak suç teşkil eden eşcinselliği nedeniyle uygulanmıştı. Nazi Almanyası'na ait bilgisayar şifrelerini kırarak 2. Dünya Savaşı'nın bitmesinde rol oynayan Turing'in, iki yıl sonra intihar ettiğine inanılıyor.

2009 yılında dönemin Başbakanı Gordon Brown, Tureng'e yönelik uygulamalar nedeniyle özür dilemişti.

Ancak kimyasal hadım dünyada bugün genellikle çocuklara karşı cinsel suçlar işleyenler için kullanılıyor.Kimyasal hadım, ABD'nin en az 7 eyaletinde cinsel suçlar için uygulanıyor.

California, 1996 yılında cezaevinden salıverilen bazı cinsel saldırı suçluları için kimyasal ya da fiziksel hadımı kabul eden ilk eyalet oldu.

Eyalette kabul edilen yasaya göre, 13 yaşın altındaki çocuklara karşı herhangi bir cinsel suçu ikinci kez işleyen kişilere kimyasal hadım uygulanması öngörülüyor.


Polonya: Avrupa'da kimyasal hadımı zorunlu kılan ilk ülke


2010 yılında uygulamayı hayata geçiren Polonya, Avrupa'da bazı cinsel suçlar için kimyasal hadımı zorunlu kılan ilk ülke oldu.

Kanun, 15 yaşın altındaki çocuklara ya da aile üyelerine tecavüze edenlerin hapis cezalarını tamamlamalarının ardından ilaçla cinsel isteklerinin yok edilmesini öngörüyor. Yasada, bu kişilere 3 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilmesi de öngörülüyor. Yasa, 45 yaşındaki bir adamın kızını altı yıl boyunca seks kölesi olarak tutsak tuttuğunun ve ondan iki çocuğunun olduğunun ortaya çıkmasıyla gündeme gelmişti.


Rusya 14 yaşın altı çocuklara karşı cinsel suç işlemiş kişilerin cezalarının ertelenmesini yasaklıyor.


Yasa kapsamında, pedofiliyi ya da yetişkinlerle çocuklar arasında cinsel ilişkiyi meşrulaştırmaya çalışanlar da 2 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılıyor.
2012 yılında kabul edilen yasaya göre, 14 yaşın altındaki çocuklara karşı cinsel suç işleyenler zorunlu olarak kimyasal hadıma tabi tutulabiliyor. Bu suçun tekrarlanması halinde ise ömür boyu hapis cezasıyla karşı karşıya kalıyorlar.

Ülkede bazı suçlular gönüllü olarak kimyasal hadım talep edebiliyor. Bu, eğer cezaevindelerse ve cezalarının 5'te 4'ünü çekmişlerse affedilmelerini, yargı süreçleri devam ediyorsa cezalarında indirim uygulanmasını sağlayabiliyor, ancak bu hakimin kararına bağlı oluyor. Kanun, 14 yaşın altı çocuklara karşı cinsel suç işlemiş kişilerin cezalarının ertelenmesini yasaklıyor.

Aynı yıl bir röportajında yasayı savunan Çocuk Hakları Komiseri Pavel Astakhov, mahkum edilen pedofillerin yüzde 98'inin salıverildikten sonra aynı suçu tekrar işlediklerini, ancak kimyasal hadım uygulanan mahkumlarda bu oranın yüzde 3'e düştüğünü öne sürmüştü.

Yerel basında çıkan haberlerde, 2010 yılında ülkede çocuk tacizi vakalarının hızla artması ve bazı grupların bu kişileri bularak polise teslim etmeleri ya da dövmeleri üzerine bu yasanın çıkarıldığı belirtiliyor.



Endonezya: Çocuklara yönelik istismara en az 10 yıl hapis ve akabinde 2 yıl kimyasal hadım


Ülkede, 14 yaşındaki bir kız çocuğunun toplu tecavüze uğraması ve öldürülmesinin ardından Cumhurbaşkanı Joko Widodo'nun önerdiği yasa 2016 yılında Meclis'ten geçti. Yasada, 18 yaşından küçük çocuklara kendisi ya da bir başkasıyla ölüm, yaralanma, hastalık, üreme organlarında işlev bozukluğu ya da zihinsel sağlık sorunlarıyla sonuçlanan cinsel ilişkiye girmesi için şiddet uygulayan ya da şiddet tehdidini kullanan kişilere ek tedbir olarak zorunlu bir şekilde kimyasal hadım uygulanması öngörülüyor.

Yasaya göre, suçlular hapis cezalarını çektikten sonra iki yıla yakın bir süre kimyasal hadım uygulanıyor. Bu uygulama için suçlunun 18 yaşından büyük olması şartı aranıyor.

Yasa, çocuğa yönelik cinsel suç işleyenlere en az 10 yıl hapis cezası şartı getiriyor ve bu kişilerin idam edilmesinin de yolunu açıyor. Suçluların elektronik kelepçeyle takip edilmesi kararı da verilebiliyor.

Cilt Lekeleri İçin-Patates Maskesi

Güneş lekeleri için ideal bir maske. Cilt lekelerinden kurtulmak için bu maskeyi yapabilirsiniz.



Aknelerin geçmeyen izleri varsa, patatesten faydalanabiliriz. Patatesin içinde potasyum ve bir sürü mineraller lekelerin inanılmaz fayda sağlıyor.


Bir tane orta boy taze patatesi kabukları ile rendeleyelim, rendelediğimiz patatesi bir kaba alalım.



Üzerine dört damla zeytinyağ damlatalım bu bir çay kaşığına denk geliyor, 1 çorba kaşığı kadar çiğ süt, 1 tatlı kaşığı bal (tahta kaşığı) eğer bal metal bir kaşıkla alırsanız balın kimyası bozulur bir miktarda yulaf unu.

cilt lekelerin için maske

Yulaf ununun burada foknksiyonu maskenin ciltte kalmasını sağlayacak. Alabildiği kadar olması iyi olur, krem kıvamında olmalı o yüzden alabildiği kadar ilave etmeliyiz yulaf ununu.



Hazırladıktan sonra tüm yüzünüze sürebilirsiniz, haftada 2-3 kere yapabilirsiniz, çünkü patates, yulaf unu, süt ve zeytinyağının hiç bir zararı olmaz cildiniz hem beslenir hem mineral alır.



 

Hemde yavaşça çıkardığınız hafif ovarak çıkardığınız da biraz dolaşımı sağlarsınız ve lekelerinizin azaldığını zaman içinde göreceksiniz.

22 Şubat 2018 Perşembe

Antep Usulü Kuru Dolma Tarifi


  • Merhaba yeni bir günden yeni bir tarifle sizlerle beraberiz . Bugün yine o müthiş lezzetli güzel ülkemizin güzel yöresi olan Antebin kuru patlıcan ve biber dolması tarifini paylaşacağım . Başlayalım mı ne dersiniz?  Hadi kolay gelsin hanımlar




Dolmamız içim püf noktalar

Acıyı sevenler dolma harcına isot ve daha fazla pul biber ekleyebilirler. Ekşi sevenler nar ekşisinin miktarını arttırabilirler. Antep'te kuru dolma bıçak kıymasından yapılmaktadır eğer kasabınız bu konuda tecrübeli ise kasabınızdan bıçak kıyması yapmasını isteyiniz. İç harcı bir gece öncesinden hazırlar iseniz emin olun bütün baharatını ve yağını kıyma ile karışmasını sağlayacak ve dolmanıza dahada lezzet katacaksınızdır.



Antep Usulü Kuru Dolma Tarifinin Malzeme Listesi



  • 13 adet kuru patlıcan

  • 13 adet kuru biber

  • 250 gram az yağlı kıyma

  • Bir adet büyük boy kuru soğan

  • 4 diş sarımsak

  • Bir buçuk su bardağı pirinç

  • Üç yemek kaşığı biber salçası ( normal salça olmasa iyi olur)

  • Bir buçuk yemek kaşığı sumak ekşisi

  • Karabiber, pul biber, tuz


Kuru dolmamızın sosu için gerekli malzemeler

  • Bir buçuk yemek kaşığı biber salçası

  • Bir buçuk tatlı kaşığı sumak ekşisi yada limon suyu

  • Beş yemek kaşığı sıvı yağ

  • Bir litreden biraz fazla su ve tuz


kuru dolma tarifi

Antep Usulü Kuru Dolma Tarifi


Kurularımızın iplerini çıkartıp kaynamakta olan suyumuza salıyoruz ve iyice kaynatıyoruz. Fakat biberler ayrı tencerede patlıcanlar ayrı tencerede olmak şartı ile
Patlıcanlarımız ne yumuşak ne sert olacak orta kararda olacak . Kurularımız kaynadıktan sonra bir süzgeç yardımı ile iyice süzüp soğuk suya tutuyoruz. Böylece işlemi tamamlıyoruz.



Dolmamızın iç harcı için gerekli malzemeler

İlk önce yıkadığımız ve ısaladığımız pirinçlerimizi iyice süzüyoruz
Soğan ve sarımsaklarımızı küçük küçük doğruyoruz(Rendeleme işlemi kesinlikle olmayacak)
Pirinç kıyma salçayı ve bütün iç malzemelerimizi baharatlarıyla birlikte yoğurup iç harç elde ediyoruz ( kıvamının iyi olması için çok iyi yoğrulması lazım )
Haşladığımız kuru biberi ve patlıcanları yarısına kadar doldurup ağız kısımlarını elimizle resimdede göründüğü gibi bastırıp ağız kısımlarını sıkıca kapatıyoruz .( iç harcı yarısına kadar dolduralım yoksa harcımız pişerken taşacaktır) Ve tencerede yukarı bakacak şekilde değilde tabana sıralı bir şekilde dizelim.



Dolmamızın sosunun hazırlanışı..

Sos tavamıza zeytinyağını ve salçamızı alıp iyice kavuralım, içesine tuzumuzu sumak ekşimizide ilave edip suyunuzda ekleyelim ve iyice özleşene kadar kaynatalım.

Kuru dolmamızın pişirilişi...

Tencereye ağızları bir üstündekine gelecek şekilde dizdiğimiz dolmalarımızın üzerine kaynattığımız sosumuzu ilave edip pişirmeye alıyoruz .


Dolmalarımız kaynayana kadar yüksek Ateş'te kaynadıktan sonra ise kısık ateşte pişiriyoruz .



Piştiğinden emin olduğumuz kurularımızı sunum tabağına alıp isteğe göre sarımsaklı yoğurt ile servis yapabiliriz .

Afiyet olsun.

 

21 Şubat 2018 Çarşamba

E-Devlet'teki Soy Bilgileri Neden En Fazla 1800'lere Kadar Gidiyor?

Sonunda soy bilgilerime ulaştım, babamın babasının annesinin hala sağ olduğunu öğrenince hafif çapta bir şok yaşadıktan sonra neden 1800 yıllardan sonrasına gitmediğini öğrenmek isteğimi bastıramadım. Bilindiği üzere E-Devlet sistemini çöktürdü ilk günlerde Alt-Üst Soy Bilgisi Sorgulama hizmeti. Bu sayede soyumuzu sopumuzu öğrenmiş olduk, benim büyük, büyük babalarım Malatya'dan dışarı çıkmamışlar maşallah. Herkesin aklında neden daha sonralara gidemiyoruz Ekşi Sözlük yazarı mimarbasi'nin keyifli anlatımıyla olayın perde arkasındaki harika hikayeye kulak veriyoruz şimdi.



Kimi neden ailesinin 3 kuşak öncesini bilemediğini sorgulamaya başlamış, kimi "Aaa biz buradan mı gelmişiz?" diye şaşırmış, Türkler Kürt, Kürtler Türk, Ermeniler Laz, göçmenim diyenler Yozgatlı çıkmış. Ancak pek az kişi farketmiş ki, tarihler en fazla 1800'lerin başına kadar gidiyor. İyi ama niye?
Merak edenler için biraz bu konuyu anlatmaya karar verdim. Hazırsanız başlıyoruz.
Tarihler 20 Temmuz 1785'i gösterdiğinde, 60 yaşındaki Birinci Abdülhamit ile zevcesi Valide Sultan’ın bir erkek evlatları olur.
Bu el kadar evlada Mahmut adını verirler nedense. Mahmut diye bebek mi olur? Neyse... Ancak Abdülhamid vicdanlı bir padişahtır, 1787 yılında Ruslar'la yapılan savaşta kaybedilen Özi Kalesi ve katledilen onbinlerce asker-insan kendisini o denli üzer ki felç geçirir. Bu olaydan kendisi Hatt-ı Hümayun'da şöyle bahsedecektir.

"Özi'nin düştüğü takriri âlimallah beni yeniden kederlendirdi; bu kadar müslüman erkek, kadın, küçük ve büyüğün kâfir elinde kalması beni mahzun eyledi. Yarab! Sen mâlik'ül mülksün. Senden niyazım, ölmeden bu beldeleri tekrar müslümanların eline geçtiğini bana göster."
Ancak göremez. 7 Nisan 1789 yılında vefat eder. Küçük Mahmut (gerçekten sevimlileştiremiyorum ismi) henüz 4 yaşındadır. Bundan sonra Osmanlı çalkantılı bir Game of Thrones dönemi geçirecektir.
Önce amcası Birinci Abdülhamit'e, babası öldüğünde 13 yaşında olduğu için tahtı kaptıran Üçüncü Selim tahta oturur. Yeniçerilerin desteklediği Kabakçı Mustafa İsyanı ile indirilir. Ardından bu isyanı alttan alttan, hatta alenen destekleyen Dördüncü Mustafa yeniçerilerin yardımıyla tahta oturur. Ancak onu da yine Üçüncü Selim yanlıları, yeniçerileri pek sevmeyen Alemdar Mustafa Paşa'nın yardımıyla tahttan indirir ve yerine bizim Mahmut tahta oturur. Kendisine yardımcı olan Alemdar Mustafa Paşa'yı da sadrazamı yapar. Tüm bu olayların ortak noktası ise, evet bildiniz, yeniçeriler'dir.

Üçüncü Selim'in kurduğu Nizam-ı Cedid ordusu ile sonlarının yaklaştığını anlayan yeniçerilerin giriştiği bu ayak oyunları, isyanlar, tanık olduğu katliamlar İkinci Mahmut’un öyle psikolojisini bozmuştur ki, tahttan indirilen Dördüncü Mustafa'yı yeniçeriler kendisini öldürüp tekrar tahta geçirmesin diye boğdurur. Yeniçeriler ile arası limonidir ve hep tetikte olması gerekmektedir. Tam 18 senesi ölüm korkusuyla geçer.
İkinci Mahmut tüm tanık olduklarının sonucu yeniçerilerin tehlikesini iyice farketmiş, bu sebeple zorunluluktan reformist olmuş bir padişahtır.
Tüm işlerinde artık atı alıp Üsküdar'ı geçmekle uğraşan Batıyı örnek alır. Yaptıkları saymakla bitmez ve o siyasi çalkantılı dönemde bunlarla da uğraşması ve siyasi zorlukların üstüne halkı karşısına almak pahasına yaptıkları inanılmazdır.


Yayınladığı Kıyafet Nizamnamesiyle ile sarık, kavuk ve biniş giyilmesini yasaklar; ceket, pantolon ve fes giyilmesi kuralını getirir. Kendi de sakalını kısa keserek modern kıyafetler ile halkın içine çıkar. Portrelerini yaptırarak devlet dairelerine astırır. Devlet ve saray teşkilatında geniş ölçüde değişiklik yaparak tımar sistemi, enderun ve divan-ı hümayun’u lağvedip çeşitli bakanlıklar ve meclisler kurar. Topkapı Sarayı'nı terk eder, batılı tarzda döşenmiş Beylerbeyi Sarayı ve Çırağan Sarayı'nı yaptırır. Böylece hanedanın meşhur boğaz sefaları da başlar. İlk posta teşkilatını kurar ve Osmanlı tarihindeki ilk resmi türkçe gazete olan Takvim-i Vekayi onun döneminde yayımlanır. Tanzimat Fermanı'nda da katkısı vardır.

Fakat şüphesiz bir tanesi vardır ki hepsinin önüne geçer. Vaka-i Hayriye. Yani hayırlı olay.

Avrupalı tarzda giyinen eşkinci ocağı 11 Haziran 1826'da eğitime başladıktan yalnızca 3 gün sonra yeniçeri ocağı ayaklanır. Düşünün öyle bir kanserdirler. İkinci Mahmut tarihte belki de o güne kadar emsali görülmemiş bir şey yapar. Sancak-ı Şerif’i çıkararak halkı kendi ordusuna karşı savaşmaya çağırır. Pek tabii biri hariç tüm ocaklar padişaha sadakatini bildirir: Yeniçeri ocağı.



18 yıldır sabrettiği gün gelmiştir. 1 gece sonra, yeniçeriler her zamanki özgüvenleriyle kışlalarının içinde uyurken kafalarına toplar yağmaya başlar. Çıkışlar tutulmuştur. Tarihin bir döneminin efsane askerleri, tarihin sahnesinden kanlı bir şekilde silinir. 6000 yeniçeri ölür, 20000 isyancı tutuklanır. Osmanlı'nın derin devleti yok olmuştur. Osmanlı kanserden kurtulur ama sonraki zamanlar gösterir ki önemli bir gücünü de kaybetmiştir. Çoğunluğu devşirme olan Yeniçeriler'in sonu, Osmanlı içindeki bağımsızlık hareketlerini de hızlandırmıştır. 14 Haziran 1826'da, o kanlı geceden 1 gün sonra, yeni, batılı, modern ama müslüman bir ordunun kurulduğunu ilan eder padişah. Asakir-i Mansure-i Muhammediye, yani "Muhammed'in Zafer Kazanmış Orduları".


İşte bizim o ilk dedeler devreye burada giriyor.
İkinci Mahmut yeni kurulan orduya asker, içi boşalmış hazineye de vergi toplamak için "benim tebaam kaç kişi ola ki?" der. 1831 yılında Osmanlı'daki ilk nüfus sayımı gerçekleştirilir. Bu sayımda sadece erkekler sayılmıştır. Yani elindeki en eski tarih 1830'lardan daha sonra başlıyorsa muhtemelen büyük büyük anneannen erkeklerin sayıldığı o evdedir ama gelin olduğu için sayıma dahil değildir, büyük büyük baban askere elverişli değildir ya da o tarihte bir göç, mübadele sonucu nüfusu kesintiye uğramış, yeni başlamıştır.



Bugün de bu sistem devam etmektedir esasen. Evlendiğinde kadının soykütüğü erkeğin kütüğüne bağlanır, taşınır. Yani baba, babanın babası vb. Üzerinden çok rahatça ilerleyebilirken anneannenin kızlık soyadı, onun annesinin kızlık soyadı, onun annesinin kızlık soyadı hep farklı olduğundan taramak zorlaşır.
Avrupalılar kilisede vaftiz olur, bu tören esnasında da kişi kiliseye kaydedilir.
Pazar kiliseye gelmeyenlere "Bu pazar seni kilisede göremedim john?" denir. Bu yüzden çok yer değiştirmemiş bir hıristiyan 600-700 sene çok rahat eskiye kadar tarayabilir ailesini. Biz ise soylu değilsek, önemli bir memur değilsek, bir gayrimüslim locasına kayıtlı değil ya da önemli bir suç işlememişsek ancak padişah İkinci Mahmut’a asker lazım olduğu o güne kadar atalarımızın izimizi sürebiliriz. Çünkü devlet dirin para ederse, ölün cenk ederse seni var sayar.

Nasıl kandırdım ama sizi? Bir cümlelik bilgi için Osmanlı'nın 40 senesini öğrendiniz köftehorlar, yine iyisiniz hadi.